Şubat 19, 2010

erik ağacı

Ve yine sabah.. Çalan saatle gözlerime dolan ışık.Biraz daha uyuma isteğinin yanında, bütün gün yapılacakların odanın duvarına yansıyan ağır gölgesi beni aniden yataktan kaldırıyor. Uyku, yüzümde geceden kalan derinliği almış götürmüş.Maskelemeye daha uygun hale getirmiş günü. Koşturarak yapılan hazırlıklar, ayaküstü kahvaltı ve üçer beşer inilen merdivenlerden sonra bahçedeyim.
Nefesim sıklaşmış. Birden, uyandığımdan beri otomatiğe aldığım gün; bana göz kırpıyor kumruların sesiyle.. Gerçekten uyandığımı şimdi hissediyorum.Evet,yeni bir gün başlıyor.Sesin nerden geldiğini bulmaya çalışırken bir şiir tutuyor ellerimden. Bahçemdeki erik ağacı kış güneşine aldanıp çiçek çiçek giyinmiş, duymak ile dinlemek arasındaki incecik çizgide, bana gülümseyerek: “Günaydın!” diyor. Brecht'in ipleriyle bağlanıyorum yaşama..
“Avludaki erik ağacı bir küçük bir küçük,
benzemiyor doğru dürüst bir ağaca bile.
Ama gene de parmaklıkla çevrili dört yanı,
korunsun diye güvenlik içinde.
Büyüyemiyor, zavallıcık,
büyümeyi isterdi tabii.
Çok az görüyor güneşi,
yapacak bir şey yok artık.
Erik ağacı erik vermiyor hiç.
Gel de erik ağacı olduğuna inan.
Ama gene de bir erik ağacı o,
belli yapraklarından."*
(*Bertold BRECHT, Erik Ağacı)

1 yorum:

  1. ben bu aralar hayatın her türlü ağırlığına rağmen yürğimin ipleriyle bağlanıyorum hayata sadece kendi yüreğimin...

    YanıtlaSil