Eylül 28, 2010

doğaçlama

Üstüne "Beni yıka!" yazılmış bir araba camına döndüğünde yaşam,
Arınmalı;
kirden, vesveseden, gürültüden, mışgibi'lerden..
Tutunmalı  çiçek bakışlara, "tüm renkler hızla kirlenirken" ille beyaz kalmaya,
ve uygunadım'dan öte doğaçlamaya..

kalmanın güzellemesi

Yollar gitsin...
Martılar, mektuplar, kuşlar ve kışlar..
Hatta tüm acımazlığıyla yıllar gitsin..
Ben kalıyorum..
Ömrümde ilk defa kalacak kadar "çok" oluyorum..

(ne demiş ünlü bir filozof:) cevizi ye, gölgesine güvenme..

Toplumun sağduyusu yönlendirir insanı bir pusula gibi ..
Ceviz ağacının altında uyunmaz, der büyükler.. Çünkü yağmurla birlikte zehirli bir madde ortaya çıkarır. Altında uyuyan insan da sağlığa zarar bu maddeden nasibini alacağı için,onun gölgesinde hep uyanık olmak lazımdır.
Gelgelelim, kimi insan da ceviz ağacı gibidir.. Meyvesi lezzetli ve kıymetli.. Ama gölgesine güvenip de kendinden geçmemeli..

Eylül 26, 2010

Kaldım,dedi, Mina..

Göğe bakıyordu Mina, göğe bakma durakları beklemeden..
"Nerdeydin bunca zamandır?" diye sordu ses..
Mina, uzaklara diktiği gözlerini döndü sese, güldü..Gözlerindeki buğu gül'dü..
"Ben, gitmelerin çocuğu;  karanlıkların emzirdiği derinlik; kaldım..
Önce korktum, kalmak her şeyden önce 'kendinde' kalmaktı çünkü.. Adım adım yaklaştım, gözlerime baktım. Eğildim öptüm usulcacık, yıkık sandığım alnımdan..
Sevmek(önce kendini), kalmakmış, anladım.. Sevmek durakları beklemeden durmak, kanatları beklemeden uçmakmış.. Bir gün her şey yalnızca bir buğudan ibaret olsa bile, sevmek bildiğin her şeyi yeniden yazmakmış..."

Eylül 22, 2010

"-ecek, -acak"

Gözlerimi kapatırken günün üzerine, içimin ışığına gülümsüyorum..
Sıkıntı olayda değil, bizim onun algılayış biçimimizdedir, diyen kitapların üzerine salıyorum saçlarımı, savruluveriyor..
Uçuşan külleri içinde ömrümün, her şeyi büyük mücadelelerle elde etmiş ellerimi tutuyorum..
Her şey nasıl geçtiyse bu da geçecek, ve gelecek bu günün gelecek zamanı o zamanın kiplerini de beraberinde getirerek, biliyorum.

tut(un)mak..

Tersine işleyen bir trafik gibi gün; ya ben ters yöne girdim ya da her şey üstüme üstüme geliyor..
Derin nefes alıp sukunetimi korumaya çalıştığım şu saatlerde; dışarda deli bir rüzgar, içerde kaygılarım(ve ben) var..
Böyle zamanlarda ne zor, hiçbir şey düşünmeden ardına yaslanmak ve mavi bir tüyün hafifliğine tutunmak...

Eylül 21, 2010

Makyaj,peruk; tut ellerimi artık!

Saklandığın yerden çık ve tut ellerimi çocuk..
Biliyorum, yağan yağmurla  makyajı akan bir kadın gibi dünya.. Çirkin yüzünü saklamak için kat kat boyanan, sadakatten uzak bir işveyle saçlarını savuran..
O, saçlarını savurdukça; ağlıyorsun çocuk..Çünkü peruktan hayallerin yok senin, pamuk ipliğine bağlamadığın için günü, kalıcı izler peşindesin..Karşıdan karşıya geçen sümüklüböceği gözünü kırpmaksızın izlemen bundan.. O, gittiği yere; sen izine hayran..
Gitmenin düşlerini kurarken bir nefes alımı duraklarda artık biliyorsun; dünya bu kadar kirliyken ve her adımda dönüp ardına bakarken,  gidebileceğin bir yer var mı ki..
Şimdi saklandığın yerden çık ve tut ellerimi..Kendimizden başka sığınacak sokağımız yok gibi"..

Eylül 19, 2010

bakış

Sabahlar aydınlık, sabahlar gözlerim gibi..
Ne de hafif/miş aslında cümleler, ağırlaştıran içimizdeki karanlıklar/mış..
Evler ne huzurlu, ne korunaklıy/mış..
Kışı da, baharı da, yazı da yaşayan/yaşatan baktığımız açıy/mış..
Makyajsız bakınca güne, kendiliğinden; gün sana doğru akar/mış..

Eylül 18, 2010

kısa/cık

Büyüttüğün ağacın gölgesi,
Geçer, senin güneşini..

Eylül 11, 2010

hoşgeldin

Ve eylül..
İçimin yaramaz çocuğu, şen sesi..