Kasım 30, 2010

güz'e veda..

Hüznümün son tüneği, güz..
Bu gün sen de bitiyorsun..
Ve bir kış bahçesine açılıyor pencerem..
İlikliyorum düğmelerini mavinin, ömrümün üstüne..
Avucumdaki kurumuş yaprakla bir veda ediyorum sararıp solan bir iklime..

Kasım 29, 2010

parça/bütün; seçim senin..

Beslediğin her ne ise, karşında onu bulacaksın
Parçası olmak istersen, olacaksın karanlığın..
Karşısında durduğunda içinin aynasının
Fark edeceksin; parçası değil, aslısın aydınlığın..

hesaplaşma

Güzel çocuğum,
Sanadır yazdığım, yalnız sana..
Yıllarca kocaman evlerin nemli duvarları arasında küçücük bedeninle/sen üzerinden kabuğu alınmış  bir kaplumbağa gibi yaşadın.. Tek oyuncağın gibi elinden zorla alındı en saf anların..
Saman sarısı saçlarında ışıldayan güneş değil, hüznüydü yağmurların..
Köşeydin, kıyıydın; kendi kuytunda bir kuyuya asılıydın. Bir yudum gülümsemeye, bir sevgi parıltısına öylesine yaslıydın..
Sen,payına düşeni hiç alamayan göçebe bir kaptandın, yaşam pazar kurmuştu en karasında hanların..
Şimdi ortasında geçen zamanın, ayazında çırılçıplak kalmışsın bir hesaplaşmanın ..
Ne gerek var çocuğum; gerçeği biliyorsun ..
Sen kabuğu kırık bir kaplumbağa değilsin,
Aynada gördüğün, saman sarısı saçlarınla, yalnızca sensin..

Öteki

Toplumun öğrenilen zorbalığı oluşturuyor ilkin "öteki"yi..
Sürüden olmaya bir övgü belki de kendimizden farklı olanı dışlamamızın ana nedeni .. Kendimiz olamadığımız, akıntıya karşı koyamadığımız için başkalaştığımız hayatları biraz daha bol etme, farklının alanını daraltma işi..
Ben,sen,o,biz, siz ve diğerleri..
Bazen büyüğü,küçüğü, çalışkanı, tembeli; bazen de  zengini, fakiri, engellisi, koyu renklisi; bizden olmayan hep "öteki"si..

Kasım 28, 2010

boşluk'suz

SeniseviyorumSeniseviyorumSeniseviyorum
SeniseviyorumSeniseviyorumSeniseviyorum
ve senle sevmek arasında boşluk bırakmayı sevmiyorum..
Küçük İskender

bir şehri sevmek..

Bir şehri sevmek, kendini sevmektir.
Sabah uyandığında mutlu bir yüzle güne gülümsemek, göğü karanlık kaplasa da umudun ışığını hep açık tutabilmektir.
Başın dik yürürken  geniş caddelerinde,kenar mahallelere  dönüp, geçmişe gülümseyebilmektir.
Bir şehri sevmek, bir insanı sevebilmek gibidir. Her şeye rağmen ve beklentisiz olabilmektir.
Ellerin yağmur yağmış iki sokakken, rüzgara teslim bir sonbahar ağacı gibi, üryan kalmış anılarına dokunabilmektir.
Bir şehri sevmek, bir yerde, ama en çok orda, kalmak istemektir.
Bir yerde kalabilecek kadar kendine tahammül etmektir.. 

Kasım 26, 2010

denizaşırı serzenişler

Sınırlar,sınırlamalar..
Önce kundakladılar..
Sonra oyunları böldüler ve oyuncakları.. Elimde 'mavi' bir gemiyle kalmam ürküttü onları.. Köşede bekleyen 'Pembe' bebek imdada yetişen hızırdı.. Ne de olsa renkler de cinsiyetlere göre ayrılmıştı..
Olmadı, yatağına sığmayan bir nehirle eşdeğer görüp setler çektiler önüme.. Gereklilikleri öğrettiler sırasıyla, elalem ne derler'i; 'filancanın çocuğu' takip etti.. Dizginlemeye çalıştılar en uzayası yerinden hayalleri;o hayaller ki,  başkalarına benzemedikleri için budanmaktı kaderi..
Elimden alınan mavilere inat, siyah beyaz gazete yapraklarından gemiler yaptım, açık denizlere meyilli düşlere yelken açtım.. İşaret parmakları ileriyi değil, geride kalanların nemli gözlerini gösterdi.. Sorumluluk ipleriyle teğelledikleri bağları, vicdan dikişiyle kalıcı hale getirdiler..
Hep bir çerçeveye sığdırmaya çalıştılar gökyüzündeki bir çift kanadı bile.. Sınır, güven'di çünkü, sınır'sızlık korku.. Bu gün bilinmezin dumanını tüttüren, yarın onları da yakabilirdi çünkü..Giydiklerim(iz)le,işim(iz)le, yazdığım(ız)la, çizdiğim(iz)le sınırları pekiştirdiler. Olduğumuz yerde sabitlenelim diye, bir kara kalemle altım(ız)ı çizdiler ..
Olmadı; biz kal(a)madık onların karasal iklimlerinde
Onlar gidemediler hayallerinin peşin(d)e..
Çoğaldı gün geçtikçe boynumuza taktıkları zincirler,
Bizi de göndermediler..

Kasım 23, 2010

inecek var!

Sanki, deli çayın önüne çekilmiş set, birden kalkacak..Köpük köpük, damla damla çoğalarak ve yolundakini de kendine katarak akıp gidecek,yörüngesini yalnız kendinin belirleyeceği bir uzun kelimeye..
Bir gün okyanus olmaktır ya her su birikintisinin hayali, onun da öyle..
Bir durak sonra sanki,hayal edilen ülke..Yerinden kalkıyor usulcacık, bastığı yeri incitmek istemez gibi.. Düğmeye doğru ilerlerken yolda değil de, varmış sanki.. En kararlı parmağıyla mühürlüyor düşlerindeki o en uzun maviyi..
Otobüs durduğunda,işte o istenen ülkede, yürümek zamanıdır yarım kalan düşlere..
Bir gün okyanus olmaktır ya her su birikintisinin hayali, onun da öyle..

Kasım 22, 2010

kalabalık..

Biri güneşi uyandırmayı unuttu bu gün..
Sıcacık bir gerinmeyle yüzünü gösterdi önce, sonra iki rüya arası aydınlattı kurulu düzeni, sen de gördün..
Sadece insanlar değil, doğa da ezbere yaşadı günü. Bulutlar alışmışlıkla bir iki  dolaştı yüzünde göğün..
Renkler birdi, esen yel bir..
Köprü kurulamamış derin bir vadiydi yüzün..
İkiye bülündü, tutunacak yer bile bulamadı hüzün..
Biraz makyaj, bir cansız gülümseme; yağmur da yağmadı ki ıslansın göğün..
Eyy, kalabalık; yürüdüm geçtim yine yanından, aynı nakarata takılmış bir kuru gürültüydün..

Kasım 21, 2010

kabına sığ(a)mamak..

Ve yine gece..
Yine karanlık..
İçimde anlamsız bir boşluk duygusu, ne söylesem, akor tutmuyorum..
Kopuk bir tel, seslerin sessizliğinde; nedenini bilmiyorum..
Ben yine bu gece kabıma sığmıyorum..

Kasım 20, 2010

düşlerin lambası

Hiç eskimeyen çocukluğum düşüyor hatırıma,bazı an(ı)lar neden hiç solmuyor? Lambası açık kalmış düşlerim o günden bu yana renkli bir şekilde baş ucumda duruyor..
Annemin mutfakta şarkı söyleyen sesi, üfleye üfleye içtiğim sütün masum nefesi... Ve ille kırmızı alınan bayramlıkların uyutmayan neşesi..
Bir de yüzün yansıyor zamana; zaman ki, yaşamın beyaz perdesi..
Onca yıldır yapay çiçekler arasından geçtiğim bahçe, şimdi fesleğen bir doygunlukla gülümsüyor.. Düşlerin lambası, renklerini kıskanıyor..
Hayat, senin gözlerine benziyor..

yine sana dair

Sana tamamlanır yarımlar,
Sana açılır en temiz sayfalar..
Seninle çoğalır aydınlıklar..
Ve ben, güneşe gülümseyen günebakanlar gibiyim,
nereye çevirsen yüzünü, gülüşümü o yana çeviririm..

Kasım 19, 2010

yazmak üzerine..

Ben ne zaman kan(a)sam, yazmak sardı yaralarımı..
Yazmak, kurak iklimler ortasında şen bir ormanı solumaktı..
Herkese yakın, kendine uzak İletişim çağı vesvesinden uzakta; kendini tekrar yaratmaktı..
Yazmak, özümden uzakta akıp giden evrene karşı koymaktı..
İyi ki var/dı, ben ne zaman düş'sem o, yaramı öpen anne dudağıydı.. 

Kasım 16, 2010

parçalı bulutlu

Bir kuyunun başında durdu Mina..
Böyle zamanlarda durup da aşağı baktığı, daha çok kendi olurdu..
Karanlığı fırsat bilen vesveseler kaplamışken göğünü, biliyordu; yalnızca aydınlığa dönmek, onu  kendinden korurdu..

Kasım 09, 2010

denge..

nereye koydun da unuttun açılmaz dediğin kapıların anahtarını..
hayat, tek ayakla süremeyeceğin  bir bisiklet,
dengeli çevirmelisin pedallarını..

ben hiç..

Ben hiç yürümemişim meğer.. Yürümek adım adım duyarak toprağın ve baharın kokusunu, eli yüreğinde yol almakmış.. Ama ben hep "mevsimsiz" koşmalardaymışım..
Ben hiç engin denizlere yelken açmamışım.. Bir ayağım kıyıda, bir ayağım denizde; ne yardan ne serden geçemezken "arada" yaşamışım..
Ve ben kimsenin olmamışım aslında. Kollarımı kanat gibi iki yana açıp birini sarmadığım gibi, sarana yoldaş kalmamışım.. Eğreti bir iple dokuduğum sevgi elbisesiyle bildik bir "çıplak kral" masalının nakaratına takılmışım, giysileri hep ben yapmışım..

Kasım 05, 2010

yol boyunca

Kıyısız bir denizken sefer sefer,
Şimdi dalga dalga sana geliyorum..
Varmayı seviyorum, yollar sanaysa eğer...

Kasım 03, 2010

adım adım

"Ben, ömrümde ilk kez böyle şairim.." diyordu ya, en dokunur yerinden ilmek ilmek sökülen bir şiir.. İşte ben, ömrümde ilk kez böyleyim..Ardımdaki köprüleri yıkmaktan, gemileri yakmaktan, mış gibi bir gidaşata meydan okumaktan geliyorum..
Seni, bir bebeğin ilk adımı kadar büyük bir coşkuyla yürüyorum..