Mayıs 28, 2016

sen'e

Sessizliği dinledim. 
Mavi bir şiiri dillendirdim..
Cocukluğumun en  güzel masallarini söyledim..
Çok hareket halinde,  doludizgindim; 
kaçırırken gün batımlarını..
Söyleyecek bir sözün varsa, beklememeyi ögrendim ve  fark etmeyi kurumuş bir daldan yeşeren yaşamı.
Sonra anda kalmayı, sessizliğin içinde çoğalmayı..
Sense, deli dolu bir çocuk gülümsemesi gibiydin, yüzüme sığmıyordun yine..
Yine çocuktum, uslanmazdım.. 
Öğrendim en çok kendimi sevmeleri, türküyü tutturmayı, şiiri tüttürmeyi.. 
De öğrenemedim yüzün nerdeydi
Yeni doğan günler, yeşeren ümitler için..
Yüzün...
Kendimi de sevdim hem, sardım sarmaladım..
Sen iyisi mi gel artık..

Mayıs 22, 2016

ve beklenen haber geldi!!!

Yağmurlu bir Bursa akşamüzeri..
Günlük rutininde en pazarın..
Arayan Asil; şevkat dolu sesiyle "aramızdasın; bu yıl jam'de birlikteyiz" diyor...
Kalbim güp güp.. Dudaklarının arasından çıkan "a ra mız da sın" cümlesi öyle uzun, öyle sihirli ve yürek titretici ki..
 
Son iki üç aydır yaşamım solmuş çamaşırlar gibi çünkü.. Alışkanlıkların sararttığı fotoğraflarımda bir türlü görünmeyen gökkuşağı.. Üst üste gelen hastalıklar... Yol değişimini işaret eden çok sayıda yol levhası ama kolay kolay değiş(tirile)meyen yaşam şartları..
 
Aramızdasın, dedi Asil.. Ben yağmura bıraktım kendimi.. Yağmurlu şehrin kokusunu içime içime çektim. Işıklar hep yeşil; ağaçlar hep çiçekliydi.. Yağan yağmur çıkacak olan gökkuşağını haber ediyordu.. Niyetin bereketi.. Radyonun düğmesine dokunan parmaklarım çalmakta olan şarkıyla irkilen ruhum!
 
"Belki şehre bir film gelir, bir güzel orman olur yazılarda
İklim değişir, akdeniz olur; gülümse.."
 
Değişmesi gereken bir iklime niyet edişimle attığım tohum; bu gün bana meyveye duran bir badem ağacıyla dönüyordu.. Yalnızca dokunulduğunda kokusunu veren fesleğenler gibi yüreğime dokunuyordu.
 
Gülümseyerek döndüğüm evimin önünde bir an bir bekleyiş.. Her gün üzerinden geçe geçe yabancılaştığım paspasımın üzerindeki not: to be or not to be!
 
Evet; gülümseyerek, yürek kıpırtılarıyla, çiçeğe durmuş bir badem ağacı heyecanıyla yol'a niyet ediyorum..
 
Sayılı günler kala, iklimin değişeceğine dair umudu emziriyorum..

Mayıs 12, 2016

hayat kisa...


Gri kanatlı ufacık bir kuş; zaman..
durmaksızın uçup gitmekte; maviye dönüşmekte..

Ne kadar az şey var ki; kuşlar kapatıyor kanatlarını ve tünüyor bir saçak altına.. Sevilen bir kitap okurken mesela; ya da yalnızca kaybetme korkularından arınıp da anda olduğumuzda.. 
Durmaksızın giden bir suyla nereye olduğunu bilmediğimiz bir akışla savrulurken uçuyor çünkü kuşlar.. Yorgun kanatlarıyla gözden kayboluyor..

Yazmak; biraz da zamanı durdurma isteğidir. Durun demektir; uçup giden kuşlara.. Bir iz bırakma isteğidir..

Bir de sevmek.. Zavallılığıyla; aslında pul kadar olduğuyla yüzleşmiş insanın anlam arayışı.. Seversin ve vaz geçer kuşlar gitmekten.. Gökyüzü hiç bir daha öyle olmaz. yasam hiç bu kadar yaşanılır olmaz..

Ben şimdilerde seni yazıyorum sevgili.. İlk sevdanın kendine; İlk yolun kendi evrenine olduğunu bile bile köprüler kuruyorum sana.. Sözcüklerin masal ülkesinde seni ete kemiğe bürüyorum..

Ve ordasın, biliyorum..

Kuşların tünediği o saçak altında, mavi bir masalda..


Mayıs 11, 2016

döndüm...

 

Gecenin dönmesi gibi gündüze..
Hüznün neşeye; yağmurun güneşe; aslolanın kendine dönmesi gibi döndüm sözcükler ülkesine..
 
Bir kere daha manşet attım kişisel tarihime: yazmak, bu deryadan içre, yüzgeçlerim benim; yazarsam yüzerim..
 
Yazmak kanatlarım benim; yazmazsam düşerim...