Kasım 29, 2009

yol,şarkı,hayat..

Araba hızla ilerlerken yağmurun ıslattığı yollarda, radyoda: "İşte ben o şarkıyı henüz yazmadım." diyen bir şarkı çalıyordu.Ezginin beni savurduğu kıyıda, yaşamın da "Henüz yaşamadım,belki yarın.." derken başımızdan geçen şeyin ta kendisi olduğunu anımsadım.. "En güzel günlerimiz/henüz yaşamadıklarımız.." diyen büyük şairin ayak seslerindeki umuda tutunarak geçtim bir şarkının içinden.. Yol bitti, şarkı bitti; hayat "tüm yaşanmamışlığıyla" devam ediyor..

bir'lik

Adam kadına dedi ki: "Bana güzel bir şey söyle."
Kadın usulca fısıldadı kehaneti:
"Birlikte öleceğiz, birlikte yaşayamasak bile..."

Kasım 26, 2009

nereye

Kendine kanat çırpan nereye gider?
Gecenin en karanlık sorusu bu oldu.
Gözlerdeki ışığın bile gölgesinde buğulu bir kuyuydu..
Her yere mi, hiçbir yere mi?
Bir türlü anlam veremediği de buydu..

Kasım 21, 2009

eğreti bir kıyıda

Her şey doluyor, çocukluğun boşlukları dolmuyor işte..
Elimizdeki koca sepetlere oburca bir şeyler doldurma uğraşımız bundan.. Ve zaman yutarken her şeyi annemizin elini yitirmişçesine korkumuz bundan. Çünkü o eli yitireli çok uzun zaman oldu.. Bir daha kimse tutmadı elimizi o yangıda.. Bir daha hiç kimse bakmadı bize, içimizin onulmaz kuyusuna..
Hiç kimseyi sahiplenemiyor, hiç kimsenin olamıyoruz belki o günden beri.. Hızla soğurken yüreğimiz, her şeyin kıyısında yaşıyoruz. Ne içinde, ne dışındalığımız, yabanlığımız, kendi yaşamımızın bile eğreti bir kıyısında soluk alışımız hep daha fazla kaybolmamak için..
Sen ve ben, iki geçmiş mahkumu; iki sınır tutsağı... Normalin çizgisinde nefes alamazken, bir yüzeye bir derine devinimlerimizle sarhoş geçiyor zaman.. Zaman yutuyor her şeyi.. Ne gerçekten seviyor ne de seviliyoruz aslında.. Yaşıyoruz çok şükür, diyoruz ama,bir kapının ağzında; ne içerde, ne dışarda; ayazda...

Kasım 10, 2009

geleceğe..

yorgun düşme/uyu düşümde...

külden gemiler..

Zihnimde karmakarışık imgeler... Bi'kaşık suda yüzdürdüğüm külden gemiler.. Kanaviçeli masa örtüleri, günaydınlı sabahlar ve babaannemin gülümseyen yüzü.. Her sonbaharda mektup mektup yaprak döken bir çınar ağacı.. Karşıda suyun geçmesini bekleyen ve kendi gölgesinden bile korkan bir kış masalı.. Bir avuç toprak, toprağın üzerinde bir taş -isim yazıyor ve tarih- yaşamımın belli belirsiz bir kıyısı.. Kırık dökük bir rüya: "Unutma, elenza.." Kasım kapımdan içeri girmiş usulca... Belli ki, ben hazırlıksız yakalanmışım.. O,gelene sevinirken, ben gidene yasta kalmışım...

Kasım 03, 2009

tarif-siz

Şimdi bana bir ömür tarif et,
Bir bıçak, yırtıp açarken geceyi....

Kasım 02, 2009

uyurgider

Karar verdim artık, ben bir uyurgiderim. Gerçeğinde yetmezmiş gibi, düşünde de hiç düşünmeden uzaklara gidenim.. Yorgun bir istiridye olduğuma sakın aldanmayın.. Burası benim bekleme durağım, dinlenme, nefes alma.. Kum tanelerinden inci üretme istasyonlarına varmadan önceki sessizliğim burası... Fırtına az ilerde, birazdan gelecek olan imgeden dümdüz gidip sola dönmeniz gerek. İçgüdülerinizi ve içtepilerinizi kullanarak bulabileceğiniz kadar kolay yerde, ama yine de dünya, haritalarla dolu.. Küçük Prens olsa: "Büyükler, burunlarının ucunu görmek için bile harita çiziyorlar.Onları anlamak zor.." derdi.. Ama ondan uzun zamandır ses yok. Sesin olmaması yok olduğu anlamına gelmiyor.. Gitti, belirsizliğe doğru uygun-suz- adımlarla.. Ben de bir uyurgiderim.. Düşümde bile gitmek isterim.. Paniğe gerek yok; hiçbir yere sığmayan, ait olmayan "gitmeci" bir kişiliğim..