Ekim 08, 2012

sudaki balık, oltadaki yem

Oltaya takılmış balıklar gibiyiz hepimiz..
Sudan çıktığımız an, kıvranıp duruyoruz.. İşte yine öylesine bir gün denizi'ne bakarak suyu arzuluyoruz..
İlle başkalaşmamız, uzaklaşmamız, bir ipli kıskaçla tutulup kavanozun içine koyulmamız gerekiyor..
Kafka, yaşam daha başında kaybedilmiş bir savaştır, diyor kavonozundan duyulan kısık ama parlak sesiyle;
Yemi yutmuş özlemle hep geride kalanlara bakıyoruz..
Daha baştan kaybedilmiş bir savaşın "durmaksızın" enkazını topluyoruz.. 

duyguların deklanşörü

Aslında hiçbiri orda değiller, bizim onları gördüğümüz yerde..
Her şey olup bittikten sonra o yüzden bir başımıza, elimizde boş bir çerçeve ya da çerçevesiz bir resimle öylece kalakalıyoruz..
Ne eşikte, ne evde; ne yolda, ne arafta.. Allayıp pullayıp "oraya" koyduklarımız arayıp da bulamadıklarımız oluveriyor. Hem de kaşla göz arasında..
Çünkü aslında "orada" değiller hiçbiri, bizim onları gördüğümüz yerde..
Biz onların fotoğrafını çekiyoruz, elimizdeki çerçeveye en uygun biçimde..
Duyguların deklanşörüne basarak hem de..

öğrendim ki

İsim güçlüyse, sıfata gerek duyulmaz...

Ekim 02, 2012

Ne Mümkün

Yalnızca güvenli olduğu için küçük,pis havuzunda ömrünü geçiren kurbağa;
ne anlar her yağmur sonrası daha sulak diyarlara ulaşmak için ter döken salyangozu...