Haziran 27, 2011

çarpıntı:)

Sarhoşların araba sürmeleri sakıncalıdır. Bunu herkes teslim eder. Ne var ki, sarhoşların telefonu kullanmaları, araba kullanmalarından çok daha ölümcül sonuçlar doğurabildiği halde bu konuda hiçbir düzenleme mevcut değildir. Sarhoşken araba kullananlar rasgele hedeflere çarpar: aniden karşılarına çıkan talihsiz bir ağaç, kendi halinde seyreden ilgisiz bir araç... Ne bir kasıt vardır bu kazalarda ne bir amaç. Sarhoşken telefonu kullananlar ise gidip mutlaka sevdiklerine çarpar.
Elif Şafak'ın Bit Palas kitabından

“Benimleamabendenuzak”

Kelimeler ne kadar yetersiz, söz konusu duygularsa eğer.
Bin bir çeşit sevgi var, hepsi sevmek kökünde çekiliyor. Çeşit çeşit özlemleri bile yalnızca “özledim”le dillendiriyoruz..
 İşte o zaman dilin ağlayan çocuğunu susturup, yeni kelimeler bulmalı..
Onun adı “benimleamabendenuzak”. Tek kelimeyle bu..
Benimle, yüreğimde hissediyorum duygulanımlarını. Gözümü kapadığımda ya da uyanık rüyalarımda her an yanımda..
Benimle,  beraber susabiliyoruz onunla. Ve söze başladığında biri saatler/günler sonra sorgusuzca ayak uyduruyoruz adım adım gelen oyuna..
Benimle, iri gözlerini açıp da gözlerime baktığında, ruhumu görebiliyor. İpini koparıp uçarken göğe, içimdeki en inceyi de alıp götürebiliyor uzaklara..
Benden uzak, kukla iplerimiz başka ellerde.Belki de geçilemeyecek kadar çok deniz var aramızda ve bir o kadar da kapı..Hangi kapıyı aralasam, sorumlulukların uğultuları tırmalar kulağımı..
Asında derdim değil yeni kelimeler bulmak;ama onun adı:“benimleamabendenuzak”

Haziran 24, 2011

aşk

Aşk filmine iki bilet alınmaz. Zaten iki kişilik aşk da olmaz.
İki kişinin birbirine aşık olabilmesi için üçüncü kişi şarttır. Issız bir adadaki iki kişi sevişebilir, kavga edebilir, yemeğini paylaşabilir, beraber şarkı söyleyebilir... ama aşık olamazlar. Aşk, "bir başkasına rağmen" yaşanan bir duygudur. Düşünebilecek başkaları da varken, yalnız o'nu düşünmek, sevişebilecek başkaları da varken yalnızca onunla sevişmek istemektir. O yüzden aşk, en az üç kişiliktir.
ALTAY ÖKTEM

Haziran 23, 2011

annem ve y'el

Çocukluk biraz da yara bereydi.. Günün coşkusuna göre dize eklenen yaralar, boşa geçirilmemiş bir çocukluğu işaret ederdi.. Düştüğümde, acıyan yerimi öperdi annem.. Ağlamam o an kesiliverirdi..Sızlanma biterdi, oyun başlardı tekrar, kaldığı yerden..
Annem, her durumda sığınılacak tek istasyondu.. Elleri tüm dünyayı saracak kadar büyük, öpücükleri şifalı, nefesi efsunlu ve günlük güneşlik bir havada "Şemsiyeni al, yağmur yağacak!.." diye bağıran sesiyle gaipten haber verendi.. Annem, meteoroloji gibiydi.. Haber verirdi karı, kışı, önümdeki taşı,ağlayışı..
Ve onu dinlemeyip düşsem bile, hazır ederdi en sıcağında, şifalı bir öpücüğü.. Bazen dizime, bazen yüreğime.. Annem, yel değirmeni gibiydi..Rüzgar olsa da olmasa da hep orada, tüm ihtişamıyla Don Kişotların gazabından korkmadan yeli beklerdi.. Ve belki de biz görmeden,hissetmeden sessizce akıttığı gözyaşlarını yele verirdi..

can'dan kuşlar

Aman düzen bozulmasın, uygunadım yürüyelim.. Birbirimize bakmadan, derine dalmadan ağır ağır ilerleyelim. Ama bu ilerleme asla koşma olmasın, çok da yavaşlamasın..
İsterseniz müziğin alamet-i farikası olun ama, tek bir ses için çırpının yaşam korosunda.. Çatlak ses olmayın, bütünü bozmayın..Sonra çatlaklardan içeri ışık girer, apaçık görünür karartılmış ömürler..
Dinozorların bile 130 bin yıl sonra uyum sağlayamayarak soylarını tükettikleri bu stabil yolda, insan hala marşlarla yürüyor.. Düğünler, dernekler, ananeler, örfler camdan bir kuşu korur gibi düzeni devam ettiriyor..
Ama gel gör ki kuş camdan değil, can'dan.. Ve uçmak istiyor.. Yasaklara, duvarlara, kurallara rağmen kraliçe arıya başkaldıran işçi arılar gibi, sonsuz maviliklere kanat açmak istiyor..

Haziran 21, 2011

havada bulut

Ben hüznün kollarında gidişlerin uslandırdığı tay, yelelerimi rüzgara kaptırdım..
Kaç zaman oldu bekledim Godot'yu.. Dün gelmedi..Bu gün de.. Yarın da gelmeyecek anladım..
Yollara yatırdığım gözlerimi uyandırdım bekleyiş uykularından, o kitabı kapattım..

yine gece

Bazı geceler yokluğun uykusuzluk olur, girer koynuma..
Ne kadar az zaman var oysa ki, bir gülün sırılsıklam sabahına uyanmak için.. Sarmaş dolaş bir günün sayfalarını coşkuyla katlamak; hep o günde kalma isteğiyle, bir sonraki sayfayı saklamak için..
Masamdaki fesleğen bana bana savururken kokusunu, geceye yokluğun yürüyor.. Sensizliğin adı bazen "soğuk" oluyor, yüreğim donuyor.. İşte o dem ne giyinsem kar buz.. Ne düşlesem uykusuz..

Haziran 20, 2011

ustadan..

dün sabaha karşı kendimle konuştum.
ben hep kendime çıkan bir yokuştum.
yokuşun başında bir düşman vardı,
onu vurmaya gittim kendimle vuruştum.
özdemir asaf

Haziran 19, 2011

elimde kalan..

Seninle paylaşılmayan gün kocaman bir karanlık alıp götürür beni.. Çocukluğumun kırmızı balonu bile tutamaz elimden..
Sesinin, nefesinin uğramadığı iklimde kurur bütün denizlerim.. Kağıttan bir gemi yaparım sevgimden.. Elimde kalanla ben, beklerim..

baba(!)

Bu gün babalar günü..
Varlığını bir gün olsun hissedemediğim günler içinde, yokluğunun en çok dokunduğu günlerden biriydi baba..
Sen hiç uzaklara gitmedin; belki bu yüzden yakına da hiç gelemedin.. Hiç ölmedin sen, hiç yaşamadın da yüreğimde..
Bir çürük diştin hep ağzımın içinde.. Yalnızca ağrıdığı zaman hatırıma gelen, geldiği zaman da bir türlü gitmeyen.. Aslında hiç içimizde olmadığını hissetmemiz bundan, çekilip gittikten sonra ömrümüzden..
Baba!
Ağzımın içinde kocaman bir gedik gibi, durur yanı başımda boşluğun.. Baba eli tutamamanın, omuzlarında olamamanın ve babalı  bir güvenle hayata bakamamanın..Durur kış kıyamet yokluğun..

Haziran 09, 2011

bu gün..

Arayıp bulmak bile istemiyorum nasıl olduğumu.. Yalnız susmak, bağıra bağıra sus pus olmak..
Hızla giden bir arabanın duvara çarptığı o andaki parçalanıp dağılma hissi boğazıma yapışmış; nefes alamıyorum..
Bu gün yalnız susma hakkımı kullanıyorum..

Haziran 07, 2011

bir minör suskunluk..

Yaşamak…
Kendimize duyduğumuz hasreti
Görmezden gelerek..
Yaşamak…
Kirli bi balon gibi
Durmadan içine tükürerek..

güve'n

Güvenmek..
Genelde gözü kapalı deyimiyle birarada barınır zihinlerimizde.. Gözümüzü kapattığımızda kandimizi huzursuz hissederiz çünkü.. Kontrolümüz dışıdır her ne varsa..  Belki de bu yüzden beklemediğimiz bir anda uğradığımız ihaneti anlatmak için "sırtından vurulmak" deyimini kullanırız, güvenimizi boşa çıkaranlara..
Birine gönül rahatlığıyla arkamızı dönmek ne lutuftur.. Ardını düşünmeden.. Onun, bizim sırtımızı, bizden daha çok düşündüğünü bilerek yol almak, gözlerimiz tamamen kapalı..
Girdiğimiz labirentlerde macera duygumuzu perçinlemek için elimizden tutup çekmeyen ama, çıkışın olduğu yerden koskocaman bir fenerle ışık olan bir dostun varlığıdır hayatı yaşanır kılan..
Yaşamın karartıları ruh giysilerimizi bir güve gibi kemirirken.. Sizi bilmem ama ben çok şanslıyım..

Haziran 06, 2011

hep..

En ince yerinden kırılan daldık..
yet'ti artık..

kaçma duygusu

Biraz önce gördüm sizi..
Sizi ve diğerlerini..
Yüzünüzdeki anlamsız, yapmacık  gülümsemeyi eğreti bir elbise gibi taşıyordunuz. Ellerinizin gösterdiğini gözleriniz, gözlerinizin seçtiğini ayaklarınız onaylamıyordu. Hızla akan zamana pul pul dağılıyordunuz..
Yapma çiçek..Susuz kuyu..İçimde durdurulamaz bir kaçma duygusu..
Kaçmak, arkama bile bakmadan; nefes nefese kaçmak, salyangoz bir kente doğru...

yavaşladığında..

Bir zar atımı sustu kadın..
Irmağın en göl düşünde sustu..
Yürüdüğünde, dağ taş yürüyordu..

Haziran 01, 2011

denizaşırı kentlerde..

Denizaşırı kentlerde insan,daha çok seviyor insan olmayı..Sigarayı üflemek rüzgara karşı ve her gelen gemiyle yeniden çoğaltmak, bitip tükenen yaşamı..
Coşkuyla köpürürken deniz; hem içmek,hem gözyaşı dökmek,gülmek,eğlenmek ve kaybetmek için daha çok neden var denizaşırı kentlerde..
Çayın belki çabuk soğur,balkon sefalarında..Rüzgarlar bırakmaz eteğinin peşini..Ama ay danseder sularla ve insan daha çok sever yasamayı,denize baktıkça..
Doğa o kadar cömert sunar ki sırlarını; insan unutur acıları, denize karşı..

zaman bu'dur!

Yedi yaşında bir kızın üşümüş ellerini tutar gibi,
baktı yüzüme..
Dedi ki, kal benimle..
Vurulmak üzere olan bir at gibi soluk alıp verirken yaşam yanıbaşımda,
onunla şahlandı..
Ben, dedim, sana gelmek için bu kadar koşmuşum.. Şimdi durma zamanı..
Ben, sana varmak için gitmişim kendimden bile, şimdi kalma zamanı..