Aralık 28, 2010

imlalı..


Beni ne kadar çok seviyorsun, yanıtına hazırlanmış kanatlarım;
Yüreğim ki, iki yana açılmış çocuk kollarım..
Göğüm yettiğince damla damla, bulut bulut..
Seni ne kadar çok sevdiğini anlatırım..
Noktalama işaretleridir gökteki uçurtmalarım..

Aralık 27, 2010

teşekkür ederim..

Ben işyerimde günün koşturmacasına öylece kendimi kaptırdığım an süzüldün içeri..
Farkında bile değildim günün, güneşin, mevsimin.. Hatta penceremin en görünür yanından günlerdir beni süzdüğünden bile habersizdim.. Tek bildiğim sen içeri girdin; bir kuş havalandı, masmavi oldu içim..
İşimi gücümü bir kenara bıraktım ve gülümsedim..En kör saatinde zamanın ve en sağır, açık camdan süzülüp de önüme düşen çınar yaprağım;
sen olmasan,  tüm gün bir sele kapılmış  giderdim..
Teşekkür ederim..

Aralık 21, 2010

fersah fersah..

Çok sevdiği bez bebeğini gittiği her yere sürükleyen bir çocuk sıcaklığına sarınasım var..Annesinin sözünü dinlemeden yaralarının üstündeki kabuğu kanırtan, acısını dindirmek için yine annesine sığınan..
Babasının güçlü omuzlarının üstünde tahtlanan bir çocuk olasım var..
Sonra; bir sonbahar ikindisinde, sıcacık sobanın üstünde cızırdayan çayın senfonisiyle bir, dışarda yağan yağmuru seyretmek için burnumu buğulanan cama yaslayasım var.. Buğuların üstüne kanatlar yapasım, bozasım, hohlayasım tekrar tekrar kanatlanasım..
Damla damla, dalga dalga su olasım; dolasım, boşalasım; ille de uzun-uzak denizlere varasım..

anne ben geldim..

Anne ben geldim, üstüm başım
Uzak yolların tozlarıyla perişan
Çoktan paralandı ördüğün kazak
Üzerinde yeşil nakışlar olan
Anne ben geldim, yoruldum artık
Her yolağzında kendime rastlamaktan
Hep acılı, sarhoş ve sarsak
Şiirler çırpıştıran bi adam

Kurumuş kuyunun suyu, incirin
sütü çoktan çekilmiş
Bir zamanlar dünya sandığım bahçeyi
Ayrık otları, dikenler bürümüş
Kapıdaki çıngırak kararmış nemden
Atnalı ve sarmısak duruyor ama
Oğlum, mektup yaz diyen
Sesin hala kulaklarımda

Anne ben geldim, ağdaki balık
Bardaktaki su kadar umarsızım
Dizlerin duruyor mu başımı koyacak?
Anne ben geldim, oğlun, hayırsızın..
Ahmet Erhan

bilen bilir..

Hüznün odalarını kiraya verdim bir bir..
Bunu yalnız kendi denizlerinde boğulanlar bilir..

Aralık 20, 2010

zamansız nokta..

Yaşamın imlası bozulur bazen..
Eldeki klavuzla  kalakalınır..Kurallar her daim imlayı korur sanılır..
Bu karmaşadan yararlanan bir nokta, bitmemesi gereken bir cümleyi üstüne alınır..
En uzayası yerinden kırılır sözcükler, bir öykü kırık dökük bir deftere sığınır.. Silgi, yaşanılanı öğütmeye çalışmaktan yorgundur..
Kalem küskün: ama bu, yazdığım en güzel öyküydü, der durur..

maki

Yüreğin de eli kolu vardır, bilir misiniz?
Bağlanır, kalır..
Uzanıp göğe dokunmak istersiniz..
Her yan çam ormanıdır,
siz maki kalırsınız..

Aralık 19, 2010

o

O, beni elleriyle sevdi önce..
Alıp sıcağına, ıslak tüylerimi kurutarak..
Bazen beni, benden bile koruyarak..

Aralık 14, 2010

ilişik..

 Üstüme dikilen elbise,
yüzüme iliştirilen maske..büyük ya da küçük, ne fark eder..
Bana gülmeyen güneş, kaç arşın eder?.

Aralık 13, 2010

büyü(me)mek elde mi

Bazen gözleri büyür insanın, fal taşı gibi hem de; şaşırırken..
Ayakları kimi zaman, kendimizi arayıp arayıp bulamadığımız uzun-uzak yollardan dönerken..
İçindeki yarası büyür, kendinden geçmiş:
"İster sev, ister sevil..
Hiçbir şey olması gerektiği gibi değil.." şarkısını mırıldanırken..
Martılara simit atmaktan yorulmuş elleri, bir vapur dumanının ardına takılıp bir lokma simit için çırpınan kanatları, gitmelere ev sahibi güvertesi büyür..
Yorulduğumuz yerde yaslanma isteğimiz, yaslandığımız yerde özgür olma beklentimiz..Beklentilerin orta yerinde, başkasında erime, yani aşka düşme gereksinimimiz büyür..
Büyüyen bazen eksik kalan yanımızdır, bazen fazla gelen..
Ama yine de iyidir, içimizin çaresiz oturma eylemlerinden..

Büyümek, açılan kapılar ardındındaki düğmelerle ısınmaktır hayata,
ille de acıy(l)a iliklenen..

Aralık 12, 2010

göç'ebe

Göçmek bir oyunsa; göçebe onun ebesidir..
Olası yerler arasında, bir saat sarkacı gibi gidip gelir..
Hep yollarda, hep arada..
Bir türlü varamaz aradığına..

CEMAL SÜREYA ANMASI

Türkiye Yazarlar Sendikası, 9 Ocak’ta Cemal Süreya’yı Kadıköy’deki Öteki Kültür Sanat Merkezi’nde anıyor.
Mehrizat’ın sunacağı etkinlikte, Cemal Süreya Şiir Ödülü’nü kazanmış şairler (Enver Ercan, Altay Öktem, Gülce Başer ve Kaan Koç) Cemal Süreya’yı anlatacaklar. Nurullah Can ise Cemal Süreya’lı anılarını dinleyicilerle paylaşacak.
Etkinlikte ayrıca Mihriban Çumralı yönetimindeki Şiir Tiyatrosu Oyuncuları da, Cemal Süreya'nın şiirleriyle yaşamından kesitler sunacağı, 'Uçurumda Açan' temalı bir oyun sahneye koyacak.Etkinlik boyunca şiirseverler, Papirüs dergisinin tıpkı basımlarını ve 'Şiirli Cemal Süreya Takvimi'ni de Cemal Süreya Standı'ndan temin edebilirler.Giriş ücretsizdir.*

YER: Öteki Kültür Sanat Merkezi
TARİH: 9 Ocak 2010 - Cumartesi 18.00
ADRES: Halitağa Caddesi, Kıvanç Sokak, No: 5 Kadıköy- İstanbul
TEL: 0535 564 42 54
*Haber: Ayhan Şahin

Aralık 11, 2010

yıllık hesap ekstresi..

Yine aralık..
Yeni bir yıl daha yaklaşıyor..
Eskiyen yıla aralanan bir kapı gibi, yılın son ayı..İsmini de ordan almakta belki..
Yine başladı bende bir geçmiş yıl muhasebesi..Üflenen her mumla bir dilek dileyenler bilir; yeni bir yılın başlangıcı da, bıkmadan/usanmadan yeniden başlamaya bir bahanedir.. Yaşam bakiyelerinin kontrol edildiği yılbaşları da bir hesap gününe dönüşüverir..Evdeki ve çarşıdaki hesap(lar) birbirine tuttu mu, tutmadı mı; devreden bir beklenti, bir plan kaldı mı kalmadı mı?
İşte bütün bir yıl, şeref trübünün önünden geçiyor.. Yürüyüş uzun, yürüyüş kararlı adımlarla ilerliyor..
Geriye dönüp baktığımda yüzüme bir gülümseme, içime bir serinleme yayılıyor..
Çünkü kendime verdiğim sözü tuttum..
Sıfır'dan korkmadan, yenibaştan "bir" oldum..

Aralık 07, 2010

simit kokusu

Çocukluğumun yokluk sayfalarında en çok iz bırakanlardan biri, simit kokusu...
Sizde de olur mu,bilmem; bir an bir kokuyla uzun yıllardır hatırınıza gelmemiş bir an'a yolculuğa çıkarsınız... Kokular, hayatın zaman ötesi yolculuklarda kullandığı yakıtların başındadır..
Depoyu doldurup, defterlerimize kenar süsü yaparak hayatımızı süslediğimiz(i sandığımız) yıllara gidiyorum..
Elimi cebime sokuyorum, çünkü çok üşüyorum..
Okulun en büyük lükslerinden biri simit ve uludağ gazoz. İki hafta para biriktirsem zor alabiliyorum ikisini aynı anda.. Simit kokusu günbegün uzaklaşan bir vuslat hayaline dönüşüyor.. Çözüme kol seçimleri yetişiyor ve kooperatifçilik koluna seçiliyorum..Artık her tenefüs kantine gidip simit ve gazoz satışı yapacağım. Bu şu demek, simit kokusu her gün bir dua gibi yanıbaşımda..Tanrım, ne büyüksün.. Ve ben ne kadar çocuk..
Zil çaldığında küçücük ayaklarımla canhıraş koşuyorum kantine.. Camekana yetişebilmek için ayaklarımın altına bahçeden bulduğum kiremiti koyuyorum.. Tüm tenefüs satış.. Boşalan simit tepsisindeki susamlar ise benim:)) Parmak itinayla üstüne bastırılır.. Tırnaklarının içine kadar taneler dolar.. Dişlerinin arasından gelen çatır çutur sesleri mutluluğun bestesi.. Bir de yanına haftalıktan biriktirilen parayla uludağ gazoz alındı mı, değmeyin keyfime..
Derste havadan hiç inmeyen parmaklarımın tırnakları arasına kaçmış susam taneleri şahidimdir..Ben yaşamda her şeyi tırnaklarımla (kazıyarak) aldım..
O kadar çocuktum ki, bir uçumluk kanada kandım..

Aralık 06, 2010

nihansın dideden..

Kendin..
En çok kaçtığın,
En çok yakalandığın..
Cennetteki yasak meyveleri sanki yalnız sen kopardın..
En karanlık gecelerde kendini görmezden geldin, bir ışık ara(n)dın..
Unuttun,en çok sen kendine aynaydın..
Bak, senin şarkın çalıyor radyoda, yaklaş için ısınsın:
"Nihansın dideden ey mest-i nazım"
Sana sensiz cihanda ne lazım??

göçmen kuş..

Sizi bilmem ama beni, kesin leylekler getirdi..
Bu kadar göçebeliği, başka nasıl anlatabilirim ki..

çık'ar yol..

Biliyorsun değil mi, eski bir dostu sever gibi seviyorum seni..
Çocukluğumun aydınlık yüzlü sıcak insanlarının mahallesinde, Kedili mahallede, karşı komşumuz Leman teyzenin çocuğunu sever gibi..
Çeşmede halı yıkayan kalabalığın ardından akan suyla, olmayan ülkelere mektuplar gönderdiğim, içi saman dolu eşeğimle diyar diyar gezdiğim, ağaçtan gizlice kopardığım elmaları sevinçle üleştiğim.. Masalları dillendirdiğim, yoklukları tekerlediğim..
Biliyorsun, insanın anavatanıdır çocukluğu.. Nereye gitse onu beraberinde götürür. Şairin dokunduğu her daldan onun meyvelerini bölüşür.. Ne kadar uzak'lara gitse, o kadar yakından görür..
Hayallerinin elma kokusundan tanıdığım yaramaz çocuk, seviyorum seni; kedili mahallede  kağıttan bir gemiyi hayallerimin peşinde sulara gönderir gibi..
Biliyorsun, çocukluk insanın en çıkmaz sokağıdır.. Yollar döner dolaşır, yine oraya varır..Sevda ise onun tek çıkar yanıdır..

Aralık 04, 2010

daha bir istanbul..

Aşk, çoğalmak demektir ya en çok; seninle gittikçe kalabalıklaşıyorum..
Bir İstanbul sabahı gibi gözlerin; onca şiirin içinden geçiyor, ıslanıyorum..
Gün, bir film karesi gibi başlıyor daha sabahın ilk ışıklarıyla, sağanak olup yağıyorum..
Sonra bir vapur dumanının sıcak soluğunda dalgalanıyorum..
Bir trenin puslu camına koyduğumda başımı, o tarihi istasyonda sallanan elin berraklığında nefes alıyorum..
Tren, hayat içre yol alırken, Garbarek'in sesi kareye yerleşiyor..
Yol boyunca, binbir yüzlü kentin, binbir renkli perdelerini izliyorum..
Azize Hanım(!), yemeğini yapmış, oturmuş televizyonunun karşısına, kocasını bekliyor.. Sevda(!) çok sevdiği kedisinin izinde, camlardan sarkıyor.. Ve daha niceleri..
Düşünüyorum..Nice ev yaşıyor kadınlardaki ve nice kadın yaşıyor evlerdeki. 
Sen,her daim içimdeki..
Seninle İstanbul olmayı seviyorum..

Aralık 02, 2010

gizli kamera şakası:))

Bazen öyle olur..
Bulutlardan bir yatağın üzerindesinizdir ve gördüğünüz rüyalar bile bir başkadır diğerlerinden..
Bir başka doğar güneş o sabah.. Başka bir aydınlık süzülür üzerinizden..
İnsanlar daha olumlu ve tasasız; bindiğiniz hiçbir otobüste ayakta kalmazsınız.. Bakkaldan son kalan ekmeği alırsınız, günlerdir beklediğiniz kişi tarafından aranırsınız..
Bir gizli kamera şakası kıvamında geçerken gün, fark etmeden sürekli yukarı(lara) bakınırsınız..
İçten içe mırıldanırsınız: "Tanrım, sana teşekkür ederim!.."
İşte ben, öyle bir günün içindeyim:)

Aralık 01, 2010

bir aralık..

Bir gemiydi babam,
Ufuk çizgisiyle nişanlı..
Bir görünüp, bir yok olması ondandı..
Bize de yalnız, onun dumanının ardından buğulu gözlerle bakmak kal(ır)dı..