Mart 08, 2010

masallar aleminden

Eve geldiğimde hızla mutfak önlüğümü giyerken zihnimden onlarca soru geçiyordu. Bunlardan, suyun üzerinde en çok duranı: “Don Kişot, yel değirmenleriyle savaştan sonra evine döndüğünde etli biber dolması yapıyor mudur?” du.
Bu akşam, masallar âleminde yolculuğum elimde dolma biber ve tahta kaşıkla böyle başladı. O, bir tahta kaşık değil, yel değirmenleriyle savaştan dönen yorgun bir savaşçının kılıcıydı. Tahta kaşık köşede pek de “maun” bakışlarla süzerken beni, sadece köklerine yanıyordu o kadar.
Köklerine yanmayan tanıdığım ender canlılardan bir olmayı sürdürürken, masallarım ve masal kahramanlarım geldi yardıma. Çevremi bir kolaçan ettiğimde hepsinin erkek olduğunu fark ettim. Don Kişot, Kurşun Asker, Küçük Prens, Küçük Kara Balık… Sadece kenarda soğuktan büzüşmüş elleriyle ısınmaya çalışan Kibritçi Kız vardı o kadar. O da kendini diğer masallardan ayıran can acıtıcı farkı yaşayan bir halde mutfak duvarına yaslanmış beni izliyordu. Sonu mutsuz biten tek masaldı Kibritçi Kız..Ve onca prensesli, pespembe masallardan aldığım kahramanları düşününce irkildim. Hayata, akıntıya ve düzene meydan okuyan Küçük Kara Balık, kendi dünyasından uzaklarda gülünün kokusunu özleyen eli yüreğinde Küçük Prens ve yel değirmenlerin sonsuz düşmanı Don Kişot..
Etli biber dolması ateşle buluşurken hızla mutfak önlüğümü çıkardım. Zihnimden onlarca yanıt geçiyordu. Bunlardan suya en çok batanını aldım, çıkardım, kuruladım.
Kahramanını bekleyen bir ömür değildi benimki. Aksine bolca sahipsiz kalmış, değirmenlerle savaşta kazanılmış ve akıntıya karşı durmak için cesaretle sınanmış bir ömürdü. Kaybetme, ayazda kalıp üşütme ihtimaline karşı Kibritçi Kız son kibrit çöpüyle köşede hazır bekletiliyordu. Gerekirse tek mutsuz masal olmak ihtimalini ayakta tutarak masal olma metaforu böylece canlı tutuluyordu…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder