Haziran 30, 2010

uslu küçük kız saçlarını saldı..

Kadın yalnızdı ve hep yalnız olacağını san'dı..
Çünkü onun kendini ait hissettiği tek yer yollardı..
Yollardı, güldüğü ağız dolusu ve gözlerini uzaklara yatırıp düş kurduğu..
Düşlerden bir yorgana sarıl(a)mamıştı, yaşamı hiç o kadar toz pembe olmamıştı..
Hep aşılacak dağlar, çıkılacak basamaklar, feda olunacak insanlar vardı ve kıyıda bekletilen bir (iç)çocuk kendi yaralarını kendisi sarardı..
Düştüğü yerden yeniden ayağa kalkmaya, ağlamamaya ve kendini yeniden yollara vurmaya alışkındı.. Gidebileceği, saklanabileceği, sığınabileceği tek saçakaltı kendi yalnızlığıydı..
Neden sonra(!) adam kapıyı çaldı, ya da soluğu içerde aldı da kadın öyle sandı..
Kadın korkusuna sarıldı önce, sonra adama; ensesinde topladığı uslu küçük kız saçlarını saldı, yüzünü ılık ılık esen rüzgara yasladı..
Boşluklarını, kırgınlıklarını ve umutsuzluklarını yıllardır gelmeyecek bir treni beklediğini sandığı istasyonda, taşınması güç bir taş gibi bıraktı, bir yıldıza tutunup adamın sıcağına aktı..
Hayat ne  yollar, ne de sonsuz maviliklere açılmayı düşlediği kıyılar kadardı..
Ayaklarının altında beyaz bulutlar vardı...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder