Aralık 14, 2009

karıncalar gibi


Paket program halinde elimize tutuşturulan yaşam, bize ait olmayan bir elbise gibi eğreti duruyor üstümüzde.Bir yerden bir yere yetişme uğraşı içinde, sürekli koşturuyoruz.Ayaküstü yaşıyoruz… Sohbetler, yemekler, görüşmeler….

Yaşamımız bize ait değil çünkü. Önceden kurgulanmış bir senaryoyu hızlı çekimde oynuyor gibiyiz.Kış hazırlığı yapan karıncalar gibi koşuştururken, bazen, bir an durup antenlerimizle karşımızdakine dokunuyoruz, birkaç saniye yalnız. O an, her şey duruyor, yaşamdan çalınmış anlar ufak bir hediye paketi gibi avucumuza konuyor. Sonra arkamızdan akıp giden trafikle irkilip, yeniden bir yıldız gibi kayıyoruz kendi ömrümüzde. Şairin dediği gibi*: Artık: “kimsenin vakti yok/durup ince şeyleri düşünmeye”

Sulu sepken yağmurların altında, bir damla bile ıslanmıyoruz. Özümüzden ve inceliklerden uzakta; kendi topraklarımızda, önce kendimize sonra her şeye sürgün; hızla eskiyor ve eskitiyoruz.

*Gülten Akın

4 yorum:

  1. Ben ıslanıyorum dostum hem de sırılsıklam ıslanıyorum.Sebebini ararken "onun" da ıslandığını farkettim.Ama bu adil değil bana isminin yağmur olduğunu söylemedi..

    YanıtlaSil
  2. Ben de sırıl sıklamım dost.."Deliye bakk" den bakışlar arasında saçlarımdan akan yağmur tenelerini siliyorum.
    Dünyanın bu kadar tuzu kuruyken, bizim sırılsıklamlığımız neyin yanıtı ya da neye yanıt bil(e)miyorum..

    YanıtlaSil
  3. Şimdilerde bir reklam dönüyor ya televizyonlarda ; özgürlüğümüzün biz doğduğumuzda sona erdiğini söylüyor.O kadar acımasız bir düzen dayatılıyor ki bizlere , kaçışsız adapte olmak zorunluluğuyla neleri kaçırdığımızı farkedemeden yok olacağız bu dünyada.

    YanıtlaSil
  4. Evet, aynı reklama takılı kalmış durumdayım..
    Ne kaçırdığımızı fark etmezsek sorun yok aslında. Esas sorun, farkındalıkla başlıyor:))

    YanıtlaSil