Ekim 30, 2009
Ekim 28, 2009
git'mek

Ayaklarınızı vuran bir ayakkabı gibi dar geldiğinde hayat, nasırlarla yaşamak yerine yollara vurabilmeli kendini savrulabildiğince..
Ve ayağınız yorganınızı, hayalleriniz kalmalarınızı aşıyorsa "selam olsun" deyip yeni doğan güne bavula en kullanılmamış sevinçler alınmalı, derinliğince...
Yarınlara aktarılıyorsa her yeni "şimdi", bu günler de dünlerin yarınları değil miydi?
Şimdi ve buradayı yaşamak halka üstüne halka eklenen bir zincirse güne; kendi kazdığı kuyulardan çıkıp öz'gürlüğe yürümeli insan.. Soyunup, aklanıp paklanacağı, özünün mavisinde hükümsüzce at koşturacağı yerlere gitmeli.. Gidebildiğince...
Belki geniş caddelere çıkar sokaklar, çocuk(luk)lar ağlamaz, kaçan balonların kanatları kadar hafif bir mavilikte duyumsarız, yaşarız.. Belki de ayakkabımız yorulur artık ayağımıza ettiği eziyetten, günümüz bizi bekler ve gülümüz; Küçük Prens'in gittiği yerde..
Ekim 21, 2009
Ekim 20, 2009
ben, sen(le)

Ben senle "yeniden dünyaya gelsem şunu yapmadan ölmezdim" kararlılığındaki tüm renkleri sevdim..
Güneş henüz batıyordu denizin üzerine.. Akşam vapurları bir bir evlerine taşıyordu insanları.. O vapurlardan birinde kanat kanat sana geliyordum. Sonra ben limanda durdum, sen bana doğru on adım attın, gözlerin çocuk bahçesi gibi çığlık çığlık.. Ellerin tuttuğunda içimin yaramaz çocuğunu.. ben senle düşebilmeyi sevdim en kırılgan yerinde düşlerin...
Sonra günler günlere eklendi, suskunluğun en derin kuyusundan kafanı uzatıp" seninle ben, sabretmeyi öğrendim.." dediğinde kaldırıp en çığırtkan hüzünleri bir bir, ilk otobüsle sana geldim. Ben kendime gelir gibi sana gelmeyi sevdim..
Tarih yazıyordu an be an uzak sevdaları.. Ne türküler yakılıyor, ne şiirler diziliyordu. Şehirlerden İstanbul'du, anlardan "bunu yaşamadan ölemem."dediklerimden.. Mısra mısra teslimdim..Tarihin tüm şiirlerine, şiirlerin tumturaklı şehrine ve kendime... Ben sende İstanbul'u sevdim...
Ekim 13, 2009
sırrı dökülmüş bir aynanın önünde

Durup da aynaya bakacak, denizin derinine dalacak vakti değil cesareti bulamıyorsun..
Yoğunluklarını ardı ardına sıralayışın ve hızla savruluşun bundan.. Kendini dinlememek için kulak verdiğin ritmler, kendini görmemek için baktığın sığ denizler bundan.. Sırrı dökülmüş bir aynanın tam önünde gözlerin ve yüreğin kapalı nefes nefese kalışın da..
Havanın zifrinde girdiğin evin ve odanın patlayan ampulü bir rastlantı değil.. Karanlığı seviyorsun sen.. Aydınlıkta görmeyi istemediğin, yüzleşmeyi seç(e)mediğin bir sen daha var senden içre..
Çiçek çiçek göçüşün bundan..
Çığlık çığlığa zamanların dilsiz küçük çocuğu, gelme artık ardımdan..
İnsan önce "kalma"yı bilmeli gitmeleri bildiği kadar..
Ekim 05, 2009
"aritmetik iyi, kuşlar pekiyi"

İçinden dehlizler, derinler,mesafeler geçmeyen..
Telgrafın tellerine kuşlar kondurmadan, sarsmadan, suya sabuna dokunmadan..
Mesela günümü anlatayım size.. Kalabalığın tam orta yerinde camdan dışarı süzülen çığlık çığlığa tek bakışın bana ait olduğunu söylemeden..
Ya da kadın kadına sohbetler arasında verilen kek, kurabiye tarifleriyle vıcık vıcık bir kıvamda yeni öğrendiğim tarifleri paylaşayım..Siz mercimek çorbasını bol karabiberli sevenlerden misiniz, sevmeyenlerden misiniz?
Sonra trafikte sararan yapraklarıyla baştan ayağa taçlanan güz çınarını görerek yeşil ışığın yandığını ve mutlaka bir yere hızla yetişmekte olan arkamdaki arabanın korna sesiyle uyandığımı asla söylememeliyim.. Suçun bende değil, yaprak yaprak içime şiirini işleyen güzde olduğundan hiç bahsetmemeliyim..
Teypte Edith Piaf çalmamalı kesinlikle, kapıyı anahtarla açmayı sevmeliyim..Düşlerin kilidini üstünde unutarak..
Sonrası aynı senaryo.. Sen, ben,o ve diğerleri.. Bir mış gibi yapma, bir koşuşturma, ruhundan uzakta kalma.. Duvarlar sonra kat be kat artarak,önce kendimizle sonra her şeyle,aramıza giren.
Sonra yemek masası,günün nasıldı, işyerinde her şey yolunda mıydı, tuzu uzatır mıydı,annesini sen mi aramalıydın o mu arasındı...
..........
Keyifli bir yazı yazmak istiyordum oysa, hafif, içinden kalpler çıkan pembe kutular kadar..
Neden Edih Piaf çalıyor peki; "aritmetik iyi,kuşlar pekiyi"..
Teybi kapatıp mutfağa gitmeliyim.. Kendime mercimek çorbası pişirmeliyim, bol karabiberli...
Ekim 02, 2009
Ekim 01, 2009
kaybolmak..

Kaydol:
Kayıtlar (Atom)