Huzurun ana iklimi, renklerin bileşimi ve doğanın cömertlik birikimi..
Orda huzur, orda neşe, güvenin bilinen tüm cümlesi hece hece..
Dondurucu soğukta yanar bir soba, soba o. Sığınılan saçakaltı, yaslanılan bahçe duvarı, kana kana içilen suyun kaynağı o..
Ne zaman ki kovuldu insan onun irem bağından; soğuk, açlık, darlık ve siyah beyazlıkla tanıştı. Baktı ki başını koyduğu her yer taş, yüzünü döndüğü her yan canhıraş..
Cennetti adı, ana rahminden ayrılıştan sonra yenilen ikinci vurgundu. Yeri doldurulamayan, alışılamayan, doyulamayandı o..
Cennetti..
Onu kazanmak için ruh, acıyla az mı terbiye edilmişti.. Karanlıklardan az mı aydınlıklar devşirilerek umut durmaksızın emzirilmişti.. Bir gece yarısı evren bile terk etmişken kendini, göğe uzanan ellerle az mı dua edilmişti!.. Düşüşlerin ardından bir türlü gelmeyen sabahlar, olanaksızlıklarla her tekrar kalkışta yenilen balyozlarla yere yığılırken "Tünelin sonunda ışık yok, galiba Tanrı beni unuttu" isyanının bayrağı az mı göndere çekilmişti..
Ama sonra "o" geldi.
En karanlığında gecenin, en şaşkınlığında beklenmeyenin.. Acıyla terbiye edilmiş, gelecek güzel günlere olan inancı çoktan kaybetmiş ruhlara bir damla soğuk su serpmekti niyeti. Onun için bahşedilmişti.
O geldi; damla değil, ummandı varlığı.. Tanrı, ilk defa kendini onun varlığında kanıtladı.. Evet, inanmıştı, Tanrı vardı..
Ve onca acıdan, yarım kalmışlıktan sonra onu cennetine almıştı..