Temmuz 29, 2010

milyon kez son nefes..

Yanmayı beklemek, yanmaktan daha sıcak..
Yaşanması gereken ille yaşanacak!.
O zaman hızla geçmeli zaman ve insan kendini zehirlememeli..
Birazdan asılacak bir mahkumun son dakikalarını sayarken, milyon kez son nefesini vermesi gibi..

öneri:))

Kırmızı ışıkta beklerken daha sarı ışıkta kornaya basarak öndekileri "uyandırdığını sanan" duyuları herkesten güçlü(!) insanların psikolojilerini, incelemeye değer buluyorum...
Üzerinde çalışılacak bir konu olarak tüm psikoloji alemine öneriyorum..

Temmuz 28, 2010

ara'da

Sıcakla soğuk arası ılık..
Siyahla beyaz arası gri..
İçeriyle dışarı arası araf..
İşte ılık bir grilikteyim,
Arafta, gitmekle kalmanın eşiğindeyim..
Çömelmiş, öylece bekliyorum.
Çömelmek de oturmakla kalkmanın arası değil mi?
İnsan, çömelerek ne kadar durabilir ki?
.....
Bir banka oturmuş, bekliyorum..
Otobüsün durağa yanaşmasını, güneşin batmasını, ezanın okunmasını, yağmurun yağmasını, bir şiirin usulca kendini yazmasını, beklenenin ufukta görünmesini ya da ne bileyim “fasulyanın pişmesini”..
Banklar da koltukla beton arası değil mi?
İnsan bir bankta ne kadar uzun oturabilir ki?

Temmuz 27, 2010

doğa'l

Birden bir sis bastı ortalığı..
Kim kapattı içimin ışıklarını?

Temmuz 25, 2010

yine gece..

Geceler yine en koyu ve uykusuzluk dolu..
Ben hep yalnızdım, biliyorum.
Uzanıp kendi ellerimi tutuyorum..

Temmuz 19, 2010

yaşa(mı)yamamak..

Bu gün canım sıkkın..
Yavaş yavaş içi boşalmakta olan bir balona yakın..
Gibi'lerden gerçeğini yaşayamadığımda, hareketsizce olduğum yerde kalmak istiyorum.
Söz'de dostlardan,  düzenimi koruyayım'cılardan, bakıp da görme cesaretini gösteremeyen cesur(!)lardan usandım..
Gerçek, yanıbaşımdan geçerken, sadece "gibi"yi solumaktan; yani yaşamaktan değil yaşa(mı)yamamaktan yoruldum..
Dedim ya, bu gün canım sıkkın..
Gerçeğe uzak, surete yakın...

Temmuz 16, 2010

hızla eriyen insanlar..

Sıcakla karşı karşıya kalmış bir buz kütlesi gibi, boyutunu yitiriyor insanlar..
Her şey hızla şekil ve yer değiştiriyor..
Gün içinde kendimi, başladığım yer burası mıydı, diye sorarken buluyorum.. Uğruna kaçak zamanlar kovaladığım, ağladığım, uğraştığım insanlar bunlar mıydı?..
Hızla eriyen bir buz kütlesinin sulusepken dalgalarıyla yol alırken günde, sel altında kalmış ekinlere üzülmüyorum.. Su, çekildikten sonra belli olacak,biliyorum; onlar gerçekten burda mıydı?
Yaşamımın bir noktasına dokunmuşlar mıydı?

Temmuz 14, 2010

-sız,-siz

İçimin masalarına kapatılmış bütün sandalyeler..
Sizi de beklerim tenhalığıma, belki gelecek sefer..

Temmuz 13, 2010

düş kırıntları..


Bir yaz ikindisiydi..
Ada’da papatyalar bizim için açmıştı.. Bir Rum evini evimiz belledikten sonra ilk iş yel değirmenlerine koşmuştuk..
Burası bir kayıp cennetti.. Kendimizden öte varacağımız son köydü, son adaydı..İkimiz de biliyorduk..
Sıkıca sarıldık; güneşi batırırken birbirimizin gözlerinde, buram buram "biz" dolu bir düşü soluyorduk..

Temmuz 12, 2010

sor(g)ular ..

Yere saçılan boncuklar gibi dağılmış doğrular ortasında, birlikte yürüdüğüm dostlara baktım..
Herkes "saçılmış bir nar gibi" kendi kırgınlıklarının parçalarını topluyordu..
Sanki bir oyun'du hayat, öyle görüyorduk..
Oyunun en çekilmez yerinde "Tamam artık, ben oynamıyorum.." deyip bırakabileceğimizi, gördüğümüzü beğenmediğimizde zarı tekrar atabileceğimizi sanıyorduk..
Yaşamın bir oyun olmadığını; seçtiklerimizin  yalnızca işimiz-eşimiz-şehrimiz olmadığını, bir yaşamı seçtiğimizi fark ettiğimizde hayallerimizle yaşam arasına sorumluluk duvarları çoktan örülmüştü. Bu, kendini duvarlar arkasından yaşamaya, aslına değil yansımaya bakmaya alışmak demekti..
Bir otobüs gelmişti, geleceğe götürüyordu.. Yorgun olanlarımız vardı; bindiler..
Ayaklarındaki dermanı ve heybelerindeki hayalleri yoklayıp "Ben biraz daha yürüyeceğim." diyenler devam etti kendilerine çıktıkları yolculuğa.. Kimi var'dı kim bilir, kimileri de attıkları adımlara rağmen hep geride kaldı..
Geride kalmak neydi, sonra iyi, güzel, doğru...
Herkesin iyisi kendineydi.. Kiminin gerisi, kimine ileriydi..
Birinin içinden çıkmaya çalıştığı duvarları süslüyordu hayallerinde, bir diğeri..

Temmuz 07, 2010

iyi ki doğdun sen diye..

Siyah beyaz bir filmin tam orta yerinde,
varlığın Tanrı'nın sürrealist rengarenk bir tablosuydu..
Öyle bildim, öyle sevdim seni..
Tanrı'ya bir kez daha şükrettim..
Teşekkür ettim..
"İyi ki doğdun" sen diye..

Temmuz 03, 2010

kentler ve renkler..

Yolları düşündü, sonra geniş caddeleri; iklim iklim ömrünün kentlerini..
Her birinin bir kokusu vardı ve dokusu;her birinin bir kimliği vardı, bir de rengi...
Ankara, tartışmasız griydi; memur kenti.. Bursa, evliyalar kenti, türbe yeşili; Çanakkale, cilveli, gök mavisi; Antalya, portakal çiçeği; Marmaris  yavru ağzı, Eskişehir, bozkır sarısı ve İstanbul, buram buram erguvan'dı..
Ressamın tuvalinde her biri, kusursuz bir bütünü tamamlamaktaydı...

ayrı'lık

...kalkar gibi usulca, denizlerin teninde gemiler
ayırsalar ayrılmıyor, bıraksalar; nasıl kavuşuyorduk...
yılmaz odabaşı

Temmuz 01, 2010

avaz avaz

Sordu kendine..
İnsanın gidecek yerinin olmaması mı, kalacak yerinin olmaması mı daha ağırdı?
İçindeki ses "Kalmayacaksan, gitmenin ne anlamı kaldı?" diye avaz avaz bağırdı..

yok muydu?

Ağır adımlarla  çıktı yokuşu..Nefes nefese durdu.. 
Çömeldi, oturdu oracığa.. Tırnaklarını geçirdi toprağa.. Tırnak aralarına toprak doldu..
Hayat hep ne kadar zordu.. Şu yaşam denilen yolda düzlük yok muydu?